Perşembe, Aralık 04, 2014

Feci bemol bir o kadar diyez geceler


1881 yılı sonbaharında, Lyon Open Theater’da dinledikleri romantik müzikle kendinden geçmiş, Francisco Tarrega’yı çılgınca alkışlayanlar arasında Albertine Simonet de vardı. Genç kadın Tarrega’dan ne kadar etkilendiğini,  onun gitarının ne kadar baş döndürücü bir enstrüman olduğunu daha sonra günlüğünde uzun uzun anlatacaktı.
Albertine Simonet işi gücü bırakıp Tarrega’nın arkasından turnenin bir sonraki durağı olan Paris’e bile gitmeyi göze almıştı. Öte yandan yine günlüğünde bahsettiği kadarıyla ilgisine bir karşılık bulamamış, hatta sonunda işi Tarrega’ya bir mektup yazmaya kadar götürmüştü. 
Aşağıdaki şiirin de Albertine Simonet tarafından Tarrega’ya yazılıp, en azından bir kısmının mektup da yer aldığını yine günlüğünden okuyoruz.

İki katlı eski evin bahçe ile giriş kapısı arasında kalan, her iki yanı ve üstü sarmaşıklar ile kaplı dar yol üzerinde bu ilk karşılaşmaları değildi.

Bakımsız turuncu pancurlarına, yer yer dökülmüş beyaz boyasına aldırmadan sabırla biriktiriyordu eski ev.
Ölümün telaşı ölümlülere mahsustu

Yazılmış en güzel şiirlerin ortak dizesi
Tüm mutlu ve hüzünlü sonların ortak kafiyesi
Eski bir şarkı
Evin neredeyse boş denebilecek salonunda yankılanıp, açık pencerelerden dışarı taştı
Ama bu, onunla ilk dansı değildi

Her şeyin mümkün olduğu şarkılardan birinde
Onu kendine çekti

Kusursuz bir gökyüzünde, kayan yıldızların sarmaşıklara döküldüğü o gecede
Bu, onu ilk öpmesi değildi
Memnuniyeti
Belli belirsiz
Bir şiirde buldu kendini
Belki bir mısranın parçası, belki de bir kafiye oldu

Her şeyin mükemmel olduğu şiirlerden birinde
Onu sevdiğini hissetti

Işıkları sönerken artık Ev emindi
Belki bir mısranın parçası belki de bir kafiyeydi.

Francisco Tarrega ve onun müziğine güzelleme olarak yazılmış bu romantik şiirin Fransızca aslından Türkçeye çevirisinde belli ki bazı anlam kaymaları da söz konusu olmuş!
Francisco Tarrega, klasik gitara çok önemli katkılarda bulunmuş İspanyol gitarist, genç yaşında bir kaza sonucu görme duyusunu önemli ölçüde yitirmişti. Belki de gitarda bu kadar ustalaşmasını görme duyusundaki bu kayba borçluydu.  Görme duyusunu yitirmiş birçok ünlü gitarist olmasına rağmen bunun iyi gitarist olmak için zorunlu bir koşul olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz. Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı romanı geliyor aklıma; Nakkaşların kendilerini körleştirerek renklerden arınmaları, gönül gözünü kullanmalarını hatırlıyorum bir yandan.  
Tüm çabaları sonuçsuz kalan ve ilgisine bir karşılık bulamayan alımlı Albertine Simonet günlüğünde Tarrega’nın ruhunu şeytana sattığını düşünmeye başladığını ifade eder bir süre sonra.

Şeytanla anlaşma yapmak özellikle batı dünyasında pek de yabancısı olmadığımız bir tema. Yine bir yaylı çalgı virtüözü Nicola Paganini’nin de Şeytan’la anlaşma yaptığı hepimizce malumdur. Hristiyan kültüründe Şeytan’la yapılan anlaşmaların ilki ta 6. Yüzyıla kadar gidiyor, hem de Adana’da. O zamanlar Adana’nın sözü dinlenen, saygı duyulan kişiliklerinden olan Adanalı Theophilus bir kıskançlık krizine kapılır ve Şeytanla ilk resmi anlaşmayı yapar. Theophilus illaki bir din adamıdır. Bu olaydan Şeytan’ın Adanalı olduğunu, sözünü sakınmayan, delikanlı bir kişiliğe sahip olduğunu, yeri geldiğinde diğer melekler gibi diplomatik davranamadığını, başına ne geldiyse sırf bu dobralığından geldiğini söylemek tam bir safsatadan başka bir şey değildir.
Batı dünyası anladığımız kadarıyla ta 6. Yüzyıldan beri Şeytan’ la, karşılığında sonsuz gençlik, yetenek, güç vesaire olsun bir alış veriş içinde. İslam dünyasına ise bu konuda tam bir sessizlik hakim; Ruhunu Şeytana satan bir imam duydunuz mu hiç? Öte yandan çağdaş Türkiye Cumhuriyetinde Şeytan lakaplı Rıdvan Dilmen bahsedebiliyoruz. Bu topraklardan çıkan diğer bir örnek ise Arkadaşım Şeytan filmidir kuşkusuz. Atıf Yılmaz’ın yönettiği filmde,  Mazhar Alonson hırslı müzisyen Fatih’i, Ali Poyrazoğlu ise onun ruhunu satın alan Şeytanı canlandırır. Hollywood söz konusu olduğunda Şeytan’ın yer aldığı ve müziğin ilişiklendirildiği en güzel film Kasaba’nın Cadıları’dır. Jack Nicholson bizim jenerasyonun şansıdır.

Gitarı tekrar elime almam aşağı yukarı 20 yıl sürdü. Parmaklarım yıllar önce yaptıklarını hatırlamakta kararsız. Akşamları fırsat buldukça iş dönüşü çalışıyorum. Çok keyif aldığımı söylemeliyim.
Merkezefendi dinledi

Capricio Arabe - Francisco Tarrega -Anders Clemens
Entre Dos Aguas - Paco De Lucia
Maria De La O-   Paco De Lucia
YoVendo Unos Ojos Negros - Paco De Lucia
I'm a man of constant sorrow - Elage Diouf
Mojo - Peeping Tom
Lonesome Blues - Woody Allen
Corpses in their mouths - Ian Brown

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Emre hocam, yazı çok guzel elllerine saglık. Bu arada şeytanın resmi bayağı ilgincmiş

Adsız dedi ki...

Adanalı Theophilus'un şeytan ile anlaşmasından tam 15 yüzyıl sonra Adana şeytan ile tekrar tanışır, ancak bu sefer bir anlaşma söz konusu değildir...
Yerel basındaki şu habere göre: "Adana'yı Şeytan çaptı!"

http://sampiy10.gazetevatan.com/adana-yi--seytan--carpti-596473-futbol-sampiy10-haber/

Peyami Safa featuring Kırmızı Şeytanlar