Cumartesi, Mayıs 16, 2020

En kötüsü yaşadıklarımız değildi belki de.


Gözlerim yarı açık, sabahın gayet erken bir körü. Evin salonunda bir süredir olageldiği gibi, tek başıma ve de nefes nefeseyim. Pencerede bir karga var. Sapık gibi dikiz atıyor içeriye. Hayvanlar sokakları, caddeleri ele geçireli çok oluyor. Sıra şimdi de evlerin içine geldi diye mi kaygılanmalıyım?


İşin asli bu karga ile tanışıyoruz. Hukukumuz var. Vicdanlı karga bana borçlu hissediyor kendini. Ve bu nedenle, saatin kaç olduğu hiç farketmiyor, ne zaman yataktan kalkıp salona gelsem, bu hatırsinas karga bey de salon penceresinin hemen dışında , boyu aşağı yukarı apartmanın boyuna denk cam ağacının tepesindeki salon salomanj boğaz gören yuvasından süzülüp camda beliriyor. Sonra gün boyunca bir yandan kargaşal işlerini hallediyor, bir yandan da fırsat buldukça pencerede belirip beni yokluyor. Herkese kargo geliyor benimse bir kargam var neredeyse hiç gitmiyor.

Normal değil durumum. Biliyorum.  İşte bu ifade komik oldu! Kendimi bir şekilde hala güldürüyor, şaşırtıyor olmam belki de umut vadetmeli öte yandan. Demek durumumu normal bulmuyorum ha? O halde şöyle mi devam etmeli? Hoş kim normal ki artık? Böyle düşününce güncelin normalı mı acaba diye bir düşünce geliyor olabilir hangi paragrafa inandığınıza bağlı olarak penceredeki sapık veya hatırsinas karga beyin aklına.

Kovid efendinin yol açtığı salgın nedeniyle eve kapanılan ikinci ayın sonlarıydı sanırım.  O zamanlar eşim ve çocuklar hala evdeydiler. Ve o zamanlar hala gelip geçici bir ev hapsi algısıyla aile bireylerinin gündelik hayatlarını devam ettirdiği, ayrı odalarda videokonferansların yapıldığı, kargaların sadece efendice kendi işleri ile meşgul olduğu, kanat çırparken ya da yakaladıkları bir hava akımına tutunmuş süzülürken kendilerini vicdanen borçlu hissetmediği ve bu nedenle pencerelere konup dikiz atmadığı görece normal zamanlardı.

Eminim bilemezsiniz, hatta tahmin bile edemezsiniz derdi böyle durumlarda dostum karga. “Öyle zamanlar olur, nelerden vazgeçip ya da hangi konularda ısrarcı olabileceğinizi tahmin bile edemezsiniz...”

Sanki başka  şarkı bilmez gibi,  o katlanılmaz sesiyle taze söğüt dalından bahsederdi dostum karga.

“Gözlerim yarı açık, sabahın gayet erken bir körüydü” derdim ben de bildiğim, aklıma gelen en iyi başlangıç buydu belki de.

İşte ne olduysa oldu, o zamanlardan bu zamanlara geldik.

En kötüsü yaşadıklarımız değildi belki de.

En kötüsü, artık anlattığımız hiçbir hikayeye inanmamamız, tüm bu yaşanılanlar nedeniyle anlatılan hikayelerin kimseye inandırıcı gelmemesiydi.

Hiç yorum yok: