Pazartesi, Eylül 08, 2008

Babalık I

Onu bekliyoruz. Gelecek yakında. Baş köşeye yerleşecek. Keyif onun keyfi olacak. Dizinin yeni başrol oyuncusu yolda. Hazırlıklar son hızla yapılmakta. Hafta sonlarıma daha doğmadan el koydu bile.

O geliyor. Kaçış yok. Güneş onunla doğacak. Ne zaman batacağına da yine o karar verecek. Öyle diyor herkes.

Ben, baba olaraktan bekliyorum. Anlatılanlar zihnimde birikiyor. Düşünüyorum da iyi zamanlarım, geçirdiğim hoş vakitlerim de oldu diyebilirim en azından.

‘Baba’ kelimesini kendime yakıştırmam , babalığı içselleştirmem epeyce zaman alacak gibi görünüyor. Öyle çok vakit de yok aslında. Çocuğu kucağına verdiklerinde, durun yav daha ben hazır değilim demenin garip kaçacağı aşikar. Biliyorum, zihinsel bir deprem bekliyor beni. Nöronlarım tek tek ayrışıp tekrar birleşecek. Belki bu ayrışıp birleşme birden fazla olacak.

Şimdiye kadar, öncelikle kendiminki olmak üzere pek çok baba tanıdım. Hepsi de iyi adamlardı. Kaderlerini omuzlamış yürüyen, gayretli, büyük adamlar... Şaka gibi! Baba mesleği, babadan oğula geçiyor olmalı. Acaba önce kim başlattı? İlk kimin aklına geldi? Büyük olasılıkla kadınlardır bu işin sorumlusu. Önce annelik müessesini ortaya atmış olmalılar; “Ben anneysem, e sen de bir ucundan tuttun bu işin değil mi? Bak nasıl da benziyor sana.! Al kucağına babası ”

Etrafımda yeni baba olmuşlara bir süredir farklı gözle bakıyorum. Kaderimiz birleşecek ne de olsa yakında. Hem de çok yakında. Pek de önemsemeden kulak misafiri olduğum sorunlarına son zamanlarda denk geldiğimde daha bir ilgi duyuyorum, kulak kabartıyorum. Asıl ilgimi çeken, bana pek dokunaklı gelen şey ise bu tazelerin inanılmaz bir sevecenlikle babalığı kucaklamaları. Çocukları ile aralarında olduğunu iddia ettikleri ve dillerinden hiç düşürmedikleri bir kutsal bağ var ki, her dinlediğimde bir eksiklik hissetmeme neden oluyor. Binbir farklı şekilde anlatılan bu bağla ilgili hikayeleri dinlerken kendimi yokluyorum, ıkınıyorum, sıkınıyorum. Benzer hislerin izlerini arıyorum kendimde. Ama nafile... Belki de hissetmeyi umduğum sancılar için daha erkendir. Montaigne Denemeler’inde ‘Babalar ve Çocuklar’ başlığı altında benzer konulardan dem vuruyor; Örneğin, bahsettiğimiz bağı hor gören filozof Aristippos, kendisinden çıkmış olan çocuklarını nasıl olup da sevmediğini soranlara önce tükürüp, “Bu tükürük de benden çıktı...” diyerek yanıt verebilmiş.

Genler! Ufak, afacan, oyuncu şeyler. Kitaplardan okuması iyiydi, güzeldi de, kendilerini kopyalamalak için beni de bu işin içine karıştırıp, kullanmalarına, işte buna, düşündükçe çok fena bozuluyorum. Bizlerin bizlere oyunu bu. Genlerin bizlere oyunu bu. Çocuk diye kucağa almak işin kolay yolu. Çok kapsamlı bir planın parçası herşey. Uzun ama çok uzun zamana yayılmış bir plandan bahsediyoruz sayın Babalar.

‘Babalara gelmek’ deyiminin yeni anlamları varmış, efendice öğreniyoruz. Tabii ki biliyorum; Daha yolun çok ama çok başındayım.

Babalık mesleğinin daha burnunda çiçeği bitmemiş çaylağı olarak, bu süreçte yaşadıklarımı, hissettiklerimi paylaşmayı planladığım yazılarıma yukarıdaki Giriş’i yaparak başlamayı uygun gördüm.

Hamilelik ilk dönemimiz. Babalar için bu süreç beklemek anlamına geliyor. Ben şahsen 7,5 aydır saf saf bekliyorum.

Gittikçe daha da şişen bir karından behsediyoruz sonuçta. Aklıma bomba imha ekipleri geliyor nedense. Babalar da o kiyafetlerden de yok. Sürekli bombanın etrafında geziniyor bu cesaretli arkadaşlar. Oğlum uzaklaşsana artık oradan. Patlayacak. Belli. I ıh! Meslek aşkı mı desek bilmiyorum. Işığın etrafında dört dönen pervaneler gibi...En sonunda da olanlar oluyor tabii. El izinden beter DNA testi var. Olay yerinden zaten hiç ayrılmamış kasapçı kedisi gibi. Kanıtı da kucağına vermişler, saf, saf sırıtıyor orta yerde. Kesin suçlu. Cezası ağır, müebbet babalık. Senin baban da böyleydi keleş oğlum.

‘Çalış baban gibi eşek olma.’ Bu cümle içinde bir virgül eksik. Virgülün nerede olması gerektiği yıllar boyunca babamla aramızda tartışma konusu olagelmiştir.

Anne ve baba, hamilelik döneminde, özellikle hafta sonları kaz yolma partilerine katılırlar. Söylemeye gerek yok, kaz olarak elbette. Anne kaz ve baba kaz. Ne kadar tüyüm olduğunu son haftalarda şaşkınlıkla farkettim. Gelen ufaklığın bu işten komisyon aldığından hiç şüphem yok. Mothercare sponsorluk anlaşması var bizimkinin. Göğsünde logo ile gelecek. Çıkar çıkmaz bir kenara çekip silkeleyeceğim. Doğum sonrası boşuna baş aşşağı tutup silkelemiyor bu doktorlar. Orada olup bebeği doktordan kapıp, ayakları ellerimde, kıçına tokat atıp çil çil harcadığım paracıkları ben dökeceğim. O kadar yatırım yapıyoruz; Hani bunun geri dönüşü? Bir iki kuru gülücük kesmez gibi geliyor...

Dinlediklerim
Barış K – An Introduction to Turkish Cosmic Space
Stanton Moore – Kooks on Parade
R.E.M. - E-Bow The Letter
La lupe – Fever
Sabahat Akkiraz - Gemi

2 yorum:

Adsız dedi ki...

süper yazmışsın emre hocam..

en cok haftasonundaki halimizi dusunup sponsorluk anlasması kısmına guldum :))))

diger hocalardan da katkılarını bekliyoruz..eski baba yeni baba hepsinden

Adsız dedi ki...

epey konu var yazacak ama gel gör ki vakit yok ! alt mi değişsem, gaz mı çıkartsam, evde dolaş dolaş uyutmaya mı çalışsam....eskiden de babalar bu işlerin bu kadar içinde miydi yahu yoksa biz mi çok kılıbık çıktık ?
hoşgeldin erem, hoşgeldin kuzey, hoşgeldin can !!
hh