Pazartesi, Haziran 12, 2006

Aktur


Aktur, Marmaris ile Datça arasında bir yarımadanın dibine konuşlanmış, ağaçların arasında kendi halinde bir yazlık tatil köyüdür. Böyle bir tanım, benim gibi çocukluğundan başlayıp şu anki orta yaşlarına kadar hemen hemen her yazını orada geçirenler için son derece tatsız ve tutsuz kaçar. Ama elden bir şey gelmez, mademki Akturu anlatacağım, öncelikle coğrafi konumundan bahsetmem elzem.

İlk Aktur’a gidişim, oranın daha bataklık olup, belki de muz da yetiştiriliyordu, inşaata bile başlanmadığı zamanlar, sanırım 70li yılların sonlarında. Dedemin o zaman taşımacılık yaptığı mavi BMC’ sinin arkasına büyük babaanneme kadar bütün sülale sıkışıp dönemin patika misali, daracık ve çoğunluğu bir taraf hep uçurum, dillere destan virajlarını sallana mallana aşıp (Ula’dan çıkıp) 5 ya da 6 saatte varmıştık. Şimdi yeni yapılan kaymak yollarla 2,5 saat. Vardığımızda herkesin suratı kusmaktan ve mide bulantısından yemyeşildi. Hatırladığım kadarıyla karşılaştığımız bataklık ve çektiğimiz yol kahrı nedeniyle kimsede pek bir heyecan uyandırmamıştı.


80ler yazlık furyasının yaşandığı, olanağı olanların kıyılardan yer edindiği yıllardı. O zamanlarda Akturun da yıldızı parlıyordu. Zamane ünlülerin eksik olmadığı bir dönemdi. Sonrasında yavaş yavaş her şey 5 yıldıza dâhil edildi. Aynı gelir seviyesinin büyükleri evde yemek pişirmekle uğraşmak istemedi, bazı yaşıtlarım da Bodrumvari yerlerde sabahlamaya başladı, belki de kendilerince daha güzel yerler buldular. Sonuçta Aktur kendisine sadık olanlarla baş başa kaldı.

Aktur benim için bir Tatil köyünün çok ötesinde en sıkı dostlarımdan bazılarını edindiğim yerdir. Dostluklarımızın önemli bir ölçüde hayatımızı yönlendirdiği ona anlam kattığı düşünüldüğünde, belki de başıma gelen en anlamlı rastlantılardan biridir. Bu bir açıdan da üzücüdür, beraber kısa donla top peşinde koşturduğunuz, anne babalarının ortasında denizde yüzme öğrenmeye çalışırken kavga çıngar bağrışan ufacık çocukları yıllar sonra bu sefer kendileri çoluk çocuğa karışmış, kel kafaları, koca dötleri ve göbekleriyle büyük laflar ederken görmek dokunaklı olabiliyor. Ama hala şortlular neyse ki.

Sanırım tüm çocukluğum Anadolu’nun farklı kasabalarında en fazla 2 ya da 3 er yıl kalarak geçtiğinden olacak, yazdan yaza da olsa bu cennet köşede ağır aksak bir sürekliliği yakalamak buraya farklı anlamlar yüklememe de neden oldu.

İlklerin yaşandığı yerlerdir yazlıklar çoğumuz için; ilk dokunuş, ilk sarhoş olmanız, belki de ilk aşkınız. Ergenlik dönemindeki o zamanki sivilceli bizler için biraz da bunları yaşamaya gidilen yerdi. Herhalde yazıya dökülse birkaçımızın anılarından çok eğlenceli bir kitap çıkar. Gerçek şu ki tüm bu ilklerin yaşandığı böyle yerler yıllar geçtikçe sizde ifadesi zor bir bağımlılık da yaratıyor.

Bir yarımadaya nazır kurulduğundan iki plajı, geceleri tadına doyulmayan gökyüzü, Deniz abisi başta olmak üzere birçok renkli karakteriyle ama en önemlisi bana kazandırdığı dostlarıyla herhalde bir daha dünyaya gelsem yine yazlarımı geçirmek isteyeceğim mekândır Aktur.
Yazarken eşlik edenler.
Cinderella – Heartbreak Station
The Cure – Pictures of You
Hooters – Johny B
The Rolling Stones – Paint it Black
REM – Drive
Simply Red – Holding Back The Years
The Cars – Hello Again

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçekten Aktur'da yarımada olmasından ötürü birbiri ile 180 derece iki adet plaj vardır, ilk gördüğümde çok şaşırmış nasıl yani diye sormuştum. İki plaj da mavi bayraklıdır. Benim her iki plajda da denize işemişliğim vardır. N'apiyim, doğamda var....

Peyami Safa