Perşembe, Ağustos 20, 2009

Baba oğul ve kutsal gen- Hepsi yan yana-

Salonun tam ortasında, küçük bey için çeşit, çeşit oyuncak ile dekore edilmiş rengarenk mikro oyun parkında oturuyorum. Tam karşımda hazret. Şişman, bıngıl yanaklar ve löp, löp et. 10 aylık bir pehlivan.

Küçük bey beni bekliyor. Oyun oynuyoruz. Aslında ben öyle olduğunu düşünüyorum. Onun için bu yaptığımız ne anlama geliyor pek belli değil. Görüntü itibariyle paylaşımımız tavana vurmuş gibi bir hal var.

Elimde türlü çeşit oyuncakımsı nesne. Üst üste diziyorum özenle. Küçük bey bir hışımla bozuyor özensizce. Diziyorum ve hemen bozuyor kendileri. Tekrar ve tekrar. Sabaha kadar dizsem, kendileri üşenmeden sabaha kadar bozacak. Son derece ciddi. İş edinmiş kendine. Üst üste duran nesnelere sinir oluyor. Üst üste düşmanı. Herşey yan yana durmalı ona göre. Bu durum sadece oyuncakımsı nesneler için geçerli değil. Mesela koltuk üstünde duran uzaktan kumandalar; Önce koltuğun kenarına tutunulup ayağa kalkılıyor, sonra uzanılıp kumanda alınıyor ve hoop aşağı atılıyor. Kumandaya ne oldu, nereye düştü gibi kaygılar küçük beyi ilgilendirmiyor. Dönüp de biraz önce koltuk üstünde duran nesne şimdi nerde diye bir bakış bile fırlatılmıyor.

Dikey organizasyon sevmiyor, yataydan yana kendileri. Herşey yan yana aynı seviyede olsun istiyor ufaklık. Kimse kimsenin tepesine binmesin, biri diğerinin üstüne çıkmasın, imtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitle olalım istiyor saf, saf. Sen peşinde koştuğun ideale göre bir nebze geç geldin be hazret.

İçine doğduğun, imtiyazlı, sınıflı, cemaatli, mikro ve makro milliyetçi, ortak yanları tü kaka edilip, farklılıkları kutsanan, beş benzemez bir kitledir küçük bey.

Lütfen işleri kolaylaştırın, olmayacak hayaller peşinden koşmayın, biraz uyum sağlayınız şimdiden.

Bırakıyorum, üst üste binince kere dizip bin birinci kere alt üst edilen oyuncakımsı nesneleri. Kablo oyununa geçiyorum. Kablo oyunu için belli ki bir kabloya ihtiyacımız var. Küçük beyin ilgi alanlarında biri de kablolar. O nedenle mikro oyuncak parkımızda bolca kablo bulunduruyoruz. O tutuyor bir tarafından ben de öbür tarafından. Bana göre kablo çekmece oynuyoruz. Küçük Bey kablo ısırmacaya geçiyor hemen. Aslında eline ne geçerse ya da karşısına ne çıkarsa öncelikle tadına bakıyor. Kablo da haliyle payına düşeni alıyor. Ben çekiyorum bir yanından, o da karşıdan. Pek eğleniyoruz. O gülüyor bir ucundan ben sırıtıyorum diğer tarafından.

Her gün iş dönüşü bir ritüelimiz var kendileri ile. Oyunlarımızın ardından bir nebze müzik dinliyoruz beraberce. Bu kısımda kucağımda yerlerini alıyorlar. Dansımız başlıyor sonra.

Müzik dinlerken ve o kucağımda beraber dans ederken, halinden memnun olması, ellerini hoyratça kafama vurup, gülücükler saçması beni manyakça mutlu ediyor.

Arada taklidini yapıyorum karşısına geçip. Bir yerlere tutunarak ayakta duruyor ve kıçını çıkartarak dans ediyormuş gibi yapıyor. Ben de o zamanlar, karşısında aynısını yapıyorum. Gülmeye başlıyor. Ben de arkasından. Taklidinin yapılmasına mı gülüyor yoksa benim halime mi? Pek de önemi yok. Gülüyor ya....

Şimdilik iyi anlaşıyoruz gibi geliyor bana. Baba oğul ve kutsal genlerimiz. Ve illa ki yan yanayız hepimiz.

Hiç yorum yok: