Pazartesi, Şubat 23, 2009

Taşıntı

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Çok küçüktüm bir rüya gördüm. Rüyamda kaşınıyordum. Durmak bitmek bilmeyen bir kaşınma. Öyle böyle değil; Oram, buram, her yerim kaşınıyor. Sonra birden ak sakallı bir dede beliriyor ve ey oğul diyordu “Kaşınmayı bırak. Titre ve kendine gel. Ecdadını hatırla.” O anda bırakıyorum kaşınmayı ve silkiniyorum rüyamda. Ve ekliyordu dede ardından “Senin kaderin kaşınmak değil ahmak oğlum. Kaderinde taşınmak var senin, taşınmak.” Nejat Uygur küçüklüğümüzde pek revaçtaydı.

Bazıları doğduğu evde yaşlanır ve veda eder yine aynı evde hayatına. Koca bir ömür geçer bir evin odalarında. Büyür ufacık çocuk, kendine çok büyük gelen odalarda ve o büyüdükçe küçülür evin duvarları, mobilyaları. Böyleleri pek az artık yaşadığımız ülkede. İnsanlar geçim derdi nedeniyle, kariyer gereği ya da daha iyi eğitim olanaklarına ulaşabilmek için ülke içinde vızır vızır yer değiştirmekte, büyük şehirlere akmakta.

Demir ağlarla ördük anayurdu, uzun oklarla da geçmiştik Ortaasya’yı.

Dörtnala, dıgıdık gelip Uzakasya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memlekette frenleyemediğimiz oklarımız, hızını alamayıp, tarih sahnesinde taa Viyana’dan çark ettikten sonra bu sefer, vize sorunu nedeniyle, Türkiye sınırları içinde hapsolmuş vaziyette yine de boş durmamakta, o şehir senin bu şehir benim ve hepsi ayrı düğüm, maceralarına devam etmekte.

Hangi eşşoğlueşşek attı lan bu okları zamanında, taa Uzakasya’lardan diye sorası geliyor insanın.

İstanbul kalabalık bir metropol.

Öylemi gerçekten?

Kalabalık olduğu kesin. Metropol mü, işte o tartışılır.

Şehrin yerlileri kaybolmaya yüz tutmuş bir türün son örnekleri.

Göç, Türkiye’nin ama daha çok İstanbul’un kendini her daim belli eden gerçeği.

Adres bilmeyen taksiciler, gecekondularla çevrili yapılaşma, göçün sebep olduğu bir sürü çarpıklık ve bu düzenin türettiği gelişmekte olan ülkenin modern derebeyleri.

Çoğunluğu şehir kültürüne sahip olmayan insanların, ellerinde ok ve yayları, kısıtlı kaynakları elde etmek için birbirlerini alt etmeye çalıştığı bir savaş alan olan İstanbul’un 2010 Dünya kültür şehri olmasında hiç kuşkusuz bir ironi gizli. Kim, kimi kandırıyor? Gücü, gücü yetene....

Ak sakallı dede haklı çıktı sonuçta. Gerçi, hala, arada sırada kaşınıyorum, ancak ben sürekli taşınıyorum. Nejat Uygur da hala hayatta.

Gerçekten kaderimde taşınmak varmış. En son tahtalıköye taşınıncaya kadar da sürecek gibi gözüküyor kaplumbağlı maceram.

Şimdi, yine, bir kez daha taşınma planlarımız başladı.
Yol göründü. Eşyalar toplanacak yakında.
Bir de bebek taktık peşimize. Evli, evli kucaklarımız bebekli.
Ufaklığın da kaderini çiziyoruz taşınarak. Daha bir yaşına girmeden ikinci evine adım atacak. Belki de emekleyerek geçer. Sırtına da ufak öte beri koyarız, faydası olsun.

Ama taşınmak var, taşınmak var. Demek istiyorum ki bir sürü çeşidi var bu işin.
Başka şehre taşınmak,
Aynı şehir içinde taşınmak,
Aynı site içinde taşınmak,
Aynı apartman içinde başka bir daireye taşınmak,
Başka bir ülkeye taşınmak, o ülkede bile rahat durmamak ve yaşanılan o şehir içinde taşınmak.
Taşındım da taşındım. Bu saydıklarım evlendikten sonraki taşınmalarım. Onlardan öncesi de var; Baba mesleği gereği her kasabada birer ikişer yıl mola verdikten sonraki taşınmalarım mevcut.

Üşenmedim, saydım, tam 13 ayrı evde yaşamışım şimdiye kadar. 14. eve bayrak açmaktayım. Ortalamanın üstünde olduğuma eminim. Cumhurbaşkanlığı forsunda 16 yıldız mevcut. Kırpıp, kırpıp yıldız yapmışlar devletleri. Bozuk para gibi harcamışız. Kendi forsumda 14 yıldız yeter diyorum. Her ev de sonuçta bir devlet gibi.

Ve olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.


Merkezefendi'nin dinledikleri
Placebo - Commercial for Levi
Unkle - Be there
Franz Ferdinand - Ulysses
Orchestra Baobab - Dée Moo Wóor
Alpha Blondy - Brigadier Sabari
Jerome Sabbagh - Conception
Stanton Moore - Angel Nemali

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam, 15.nci taşınmayı biliyorsun Ege Akdeniz arası küçük bir sahil kasabasına yapacağız.... Hocaların ayak parmakları ılık sulara değecek, özerinde rakı kadehleri tokuşturulurken deniz kenarına çekilmiş tahta masanın altında... sahi ne oldu arsa işleri?

Peyami